GEÇİCİ KORUNAN SURİYELİLERİN NÜFUS VE EKONOMİK MALİYET PROFİLİ

Türkiye 2012 yılından sonra önce Suriyeli, sonraki yıllarda ise Afgan, Pakistan ve siyah Afrikalı istilasına maruz kalmıştır.

2022 yılına geldiğimizde Suriyeli ve kaçak yabancıların sayısının 10 milyon ulaşması, son on yıldır gerçekleşen örtülü istilanın olumsuz sonuçlarının gözle görülür haline gelmesine neden olmuştur.

Bugün Türk Milleti, örtülü istila şeklinde gelen 10 milyona yakın yabancıdan dolayı; güvenlik, demografik, siyasi ve ekonomik tehdit altındadır.

Bunun Nesini Tehdit Görüyoruz.

Birincisi; 10 milyon Yabancı “Demografik olarak” Türk Milletini tehdit etmektedir. Çünkü Türk İnsanının doğurganlık oranı %1.3 iken, sadece sığınmacıların %5.3’tür. Basitçe hayal edin; bu doğurganlık oranları ile önümüzdeki on veya yirmi yıl sonra sığınmacı ve kaçakların sayısının nasıl artacağını ve bunun ortaya çıkaracağı sosyo-ekonomik sonuçları düşünün.

İkincisi, Suriyeli ve yabancılara verilen vatandaşlıklar “Siyasi bir tehdit”tir. Çünkü verilen vatandaşlıklar sonucunda, seçimlerde oy kullanabiliyor haline geleceklerdir.

Oy kullanmalarını neden tehdit olarak görüyoruz. Bakın 2019 Mahalli seçimlerinde Yalova’da, İstanbul ilk seçimlerinde, Giresun’da, Karaman’da az sayıda oylar belirledi kimin belediye başkanı olacağını. Veya değişik şekillerde vatandaşlık verilen yabancıların 50+1 seçim sistemi üzerine inşa edilmiş Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullandıklarını hayal edin.  Şimdi vatandaşlık verilen 1 milyon yabancı olduğunu düşünün, genel veya yerel seçimlerde oy kullandıklarında bölge veya ülkenin kaderini nasıl belirlediklerine şahit olacağız. Özellikle yoğunluklarının daha fazla olduğu bazı illerde, durumun daha da nasıl dramatik sonuçlar ortaya çıkardığına şahit olacağız.

Üçüncüsü; farklı kültürden gelmiş 10 milyon yabancının, Türkiye’de oluşturduğu güvenlik sorunudur. İçişleri Bakanı Soylu’nun Türkiye’deki  Suriyelilerin suç oranının %1.5, Türk vatandaşlarının suç oranlarının ise %2.2 olarak açıklaması durumun ne kadar büyük olduğunu göstermektedir. Bu kıyaslama ile Suriyelilerin daha az oranda suç işlemesi bile kabul edilebilir hale gelmiştir.

Neredeyse her gün farklı illerden, aynı ilin farklı mahalle ve sokaklarından Suriyeli, Afganlı veya diğer yabancıların, Türk insanına karşı gerçekleştirmiş olduğu taciz, darp, hırsızlık, çeteleşme hatta sitelerimize girip özel alanlarımıza yaptıkları saldırıları duyuyoruz. Ancak bunlar olmasa idi, bu suçlar olmayacaktı. Daha az Türk insanı mağdur edilecekti, diye düşünmüyorlar. Durum bu kadar vahim.

Dördüncüsü; dünya gibi Türkiye’de Pandemi dönemi ile birlikte bir takım ekonomik sorunlar yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Ancak hem pandemi öncesi ekonomik politikalardaki hatalar hemde Sıgınmacılara harcanan milyarlarca dolar, varolan ekonomik sorunları “Ekonomik Krize” ve “Ekonomik Krizin Derinleşerek” artmasına katkı yaptı. Hala harcamalar devam edildiğinden krizde derinleşmeye devam ediyor. Gelirin adaletli dağılımından gittikçe uzaklaşılıyor. Türk Milleti yoksullaşıyor ve fakirleşiyor. Her geçen gün sosyal yardımlara ihtiyaç hisseden Türk insanı sayısı artıyor.

Neden mi? 

Bu zamana kadar Suriyelilere 144.8 milyar dolar harcandı.

Türk Milletinin sadece ekonomik yönü değil, aynı zamanda Eğitim sistemini, sağlık sistemini ve hatta iç güvenlik sistemini çökme noktasına getirdi.

Sığınmacıların Türkiye’de sayılarının 2012 yılından sonra nasıl hızla arttığı Göç İdaresinin kayıtlarından da görülmektedir. Tabiki bu veriler sadece kayıt altına alınabilmiş Suriyeli sayısıdır.  Bugün bu kayıtlı verilerin yanında kayıt altına alınmamış/alınamamış milyonlarca Suriyeli, Afgan, Pakistanlı, Siyah Afrikalı ve diğer yabancıların olduğu herkes tarafından bilinmektedir.

Zafer Partisi Kalkınma Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Alagöz tarafından yazılan raporun devamını okumak için lütfen tıklayınız